Son dönemde dış piyasalardaki bir çok yatırım aracında nerdeyse eş zamanlı hareketlenmeler oldu…
Çin kaynaklı gelişmeler, petrol fiyatlarındaki sert düşüş, Dow Jones (ABD) başta olmak üzere dış borsalardaki geri çekilmeler, Suriye ve Rusya odaklı jeopolitik riskler piyasalarda taşları yerinden oynattı, mevcut dengelerde dalgalanmalar görüldü. Çin’deki ekonomik yavaşlamanın zaten düşük büyüyen küresel ekonomiye yansıyacağı yönündeki beklentiler, değerlenen dolar ve arz fazlasıyla birleşince, petrol fiyatlarındaki dramatik düşüşü beraberinde getirdi.
Türkiye gibi petrol ithalatçısı ülkeler için petrol fiyatındaki düşüş bir avantaj. Zaten Türk ekonomisinin yumuşak karnı sayılan cari açık üzerinde etkisini de gösterdi bile. Kasım ayı itibariyle yıllık bazda 34 milyar dolara kadar çekildi. Bilindiği üzere 2011 yılında 75 milyar dolara kadar çıkmıştı. Ancak petrol fiyatındaki düşüş küresel ekonomi ve dış piyasalar için tedirginlik kaynağı. Çünkü sadece petrol değil, tarım, enerji, maden gibi tüm emtia fiyatlarında genel bir düşüş var. Gerekçe talep yetersizliği, değerlenen dolar. Emtia fiyatları ABD Doları üzerinden fiyatlandığı için Dolardaki son yıllardaki değerlenmenin de hatırı sayılır bir payı var. Durum böyle olunca bu gelişmenin piyasalar üzerinde elbette olumsuz yansımaları olacaktı. Ve Türkiye’nin de bu durumdan nasibini alması kaçınılmazdı. İçeride döviz kurları ve piyasa faiz oranları yükselirken borsaistanbul’da satışlarla birlikte düşüş görüldü. Satışların ağırlıklı olarak yabancılardan gelmesi dikkat çekici bir durum. 2015 yılında yabancıların borsada sattıkları hisse tutarı 2.2 milyar dolar olurken,bunun önemli bir kısmı sadece Aralık/2015 ayında 640 milyon dolar olarak geçekleşti.
Şimdi ne olacak? Bundan sonra gözde yatırım aracı ne olmalı?
Bu sorular çokça duyulur oldu. Böyle dönemlerde kararsızlık ve belirsizlik öne çıktığı için akla ilk olarak defansif portföy yönetim modelleri gelir. Her ne kadar Çin’liler “Krizler fırsattır” dese de kazanmaktan çok kaybetmemenin, mevcut sermayelerin korunması güdüsü işlerlik kazanır. Çin ile ilgili kaygılar artınca piyasanın ilk refleksi Altın ve ABD Doları yönünde oldu. Ayrıca ABD ve Almanya uzun dönem bono ve tahvillerine alımlar geldi. 10 yıllık ABD Bonosu faiz oranı yüzde 2.00-2.50 bandında işlem görürken Almanya 10 yıllık bonoları ise yüzde 0.5-0.6 aralığında dalgalandı.
Altındaki hareket bu aşamada çok sınırlı kaldı
Değerlenen ABD Doları Altının yükselişi için sorun olmaya devam ediyor. Faizler ise zaten düşük, aşağıya çok fazla marjları kalmadı, getiri potansiyeli sınırlı. Hisse senetleri için yukarı yönlü gerek dış borsalarda gerekse borsaistanbul’da daha geniş marjlar veya potansiyel teknik olarak görünüyor. Ancak piyasaları taşıyacak beklenti ihtiyacı sürüyor. ABD Merkez Bankası’nın (FED) 2016 yılında faiz artışının devam edecek olması ve küresel ekonomide büyüme yavaşlarken borsalarda çok yukarı hareket beklemek fazlaca iyimserlik olacaktır. Ayrıca emtia fiyatlarındaki düşüşlere borsaların genelde düşerek karşılık verdiği de bilenen bir tecrübedir. 2008 yılında petrol ve emtia fiyatları dip seviyelerini denerken gerek dış borsalar gerekse borsaistanbul’da ciddi değer kayıpları yaşanmıştı. Öyle ise şu andaki gündem ve parametrelere göre “Güvenli liman” olarak ABD Doları daha öne çıkıyor sanki. 2015 yılında zaten bu işlevini göstermişti.
ABD Doları değer kazandı
Bir çok yatırım aracı değer kaybederken ABD Doları değer kazandı. ABD Dolarının Euro başta olmak üzere değerini gösteren “Dolar Endeksi” 92 seviyesinden hareketle 100 seviyesinin üzerini test etti. Son günlerde 97-100 bandında hareket ediyor. Eğer 100 seviyesinin üzerinde kalınırsa, orta ve uzun dönem için yeni bir çıkıştan söz etmek mümkün olabilecek. Bu durumda yine 2000’li yılların başında test ettiği 120 seviyesi hedef haline gelebilir. Dışarıda ABD Doları değer kazandığı sürece içeride Dolar/TL paritesinde düşüş beklemek bir yana daha yukarıları beklemek gerekebilir. Ayrıca ABD ekonomisinin gerek Euro Bölgesi gerekse Çin başta olmak üzere, gelişen ülke ekonomilerine göre daha hızlı bir toparlanma içinde olduğu görülüyor. Siyasi, askeri ve ekonomik üç stratejik gücü elinde bulunduran ABD’nin parasının güvenli liman arayışında ihmal edilmesi hiç doğru olmayacaktır. Dünya ticaretinin yarısının ABD Doları ile yapıldığı, ülke merkez bankaları rezervlerinin yüzde 60-65 oranında yine ABD Doları olarak tutulduğu, petrol ve altın başta olmak üzere emtia fiyatlamalarının ABD Dolarıyla yapıldığı gibi bir çok hususu dikkate alırsak dolardan dünya parası olarak söz edilmesinin altını doldurmuş oluruz. Özetle, önümüzdeki döneme ilişkin belirsizliklere rağmen mevcut dengeler ışığında bu aşamada, güvenli liman arayışında ABD Doları halen geçer akçe olmaya devam ediyor. Ne diyelim darısı TL’nin başına artık…