2016 başlarında 12 ay süren Yaşam Atölyesi Eğitimci’nin Eğitimi programından mezun oldum. Aret Vartanyan’dan iki eğitim aldık. Birçok defa derslerimize neşesiyle enerji, bol kahkaha taşıdı.
Bizi, ilk karşılaşmamızda kendisine ‘sen’ demeye alıştırıp sonrasında sen ve benken, biz olduğumuzu hatırlattı. Sizler de hemen herkesin Aret Vartanyan ismi geçince akla gelip gülümseten sarılmasının, her şeyi çözebilen bir tılsıma sahip olduğunu yaşama ve gözlemleme şansına sahipsiniz. Yaşam Atölyesi’nin kapıları herkese açık. Bu kapıyı sizler için ayrıca aralamak benim için büyük zevk.
Yazar, Yaşam Atölyesi kurucusu, program yapımcısı ve sunucu, iletişim uzmanı, yaşam koçu… Aret Vartanyan…
“Amannn. Kimse kimseye bir şey öğretemez. Kimse egosunu şişirmesin. İnsanların çoğu karşısındakilere bir şey öğretip, değiştirmeyi istiyor. Yapamazsın ki… İnsanlar istiyorsa değişir. Sen yolunda yürürsün, model olursun, paylaşırsın. Koçluk moçluk çok komik tabirler o yüzden.”
İnsanlar Kendileri İsterse Değişir Koçluk Moçluk Komik Tabirler
Başarında anne ve babandan gelen bir yatkınlık var mı?
Annem de babam da ilkokul mezunu. Beyoğlu’nda, son derece yoksul bir ortamda, mahalle kültüründe büyüdüm. Bana her zaman ‘Bizim oğlumuz en iyisini bilir’ dendi. Belki de bu yüzden kendimi keşfetme şansını buldum. Aikido, piyano, resim, davul… Sürekli bir şeyleri deneyip bırakarak ve yeniden başlayarak… Ama asıl kaynağım hep kitaplar ve insanlar oldu. Sonra da hiç içime sığmadı zaten. Ben hep ‘Paylaşmak istiyorum’ dedim.
Kurumsal hayatta da ciddi emeğin var.
İletişim Fakültesini bitirdim. Reklam yazarlığı yaptım ve sonra kurumsal hayatta çalıştım. 13 sene… Az değil ama hiçbir zaman oraya ait hissetmedim kendimi.
Neden?
Onun bir matrix olduğunu biliyordum ve biteceğini de. Elektrik faturamı ödemem, yemeğimi yemem gerekiyordu. Sonra istediğim kaynaklarla bunu bulunca o hayatın içinde olmama gerek yoktu.
Bambaşka bir iş hayatı sayfası açarken çekinmedin mi?
Ben ne zaman bir şey yapsam, insanlar bana ‘Ya bu olmaz aç kalırsın.’ dedi. Oysa insan inandığı şeyi yaparsa para gelir. Böyle bir dünyada; biz niçin yaşıyoruz, ne için çalışıyoruz? Müdür olmak için mi? Devam et o zaman.
Bir Tane Hayatın Var
Nasıl bir dünya bu?
İnsanların kendilerini değersiz hissettiği… En basit örneği, o unvanım, o çantam, o ayakkabım, o arabam olmazsa ve orada oturamazsam değersiz hissediyorum kendimi. Bir türlü olduğumuz gibi olamıyoruz; çünkü karşımızdaki insanların istediği gibi olduğumuz zaman ancak o şartlarda takdir edileceğimizi, sevileceğimizi, alkışlanacağımızı zannediyoruz. Oysa sen bukalemun gibi yaşadığın, karşındakilerin istediği insan olduğun sürece, sen yoksun ki. Ve orası için çok büyük enerji harcıyoruz, kendimizi heba ediyoruz. Günün sonunda bir bakıyorsun, sen istediklerini yaşayamıyorsun. İstemen gerektiğine inandığın şeyleri istediğinin farkına varmak bile çok zor. Bir tane hayatın var. O yüzden sen nasıl istiyorsan önce onu yaşayacaksın, fakat çocukluktan itibaren bize ne kadar değersiz olduğumuz öğretiliyor, annenin, okulun, çevrenin, toplumun istediği çocuk… Eee, sen yoksun! Böylece sürekli olarak avatarlarla yaşamak zorunda kalıyoruz.
Avatarlardan nasıl kurtuluruz?
Yaşam, yaşayarak öğrenilir. Neysen önce onu ortaya koy. Ben seni görmek istiyorum, avatarını değil. Bütün sorunların altında şu var; olduğum insan olmak yerine, yarattığım imge olmaya çalışıyorum. Önce olduğun insan ol, sonra gerekiyorsa onu değiştiririz.
Olduğu gibi olmak için birey kendisiyle iletişimi nasıl kurmalı? Neler konuşmalı kendiyle?
Kendisiyle konuşmasın. Niye kendisiyle konuşuyor ki?
Yürü! Yürü! Yürü!
Özellikle kitaplarda sıkça önerilen bir şey.
Benim insanlara en temel önerilerimden biri, az düşün çok yaşa. Hard-disk belli. Oraya birçok veri yüklenmiş çocukluğumuzdan beri. Düşünme abi o kadar! Yaşa. Yaşam yaşayarak öğrenilir. “Hazırlanıyorum. Düşünüyorum. Plan yapacağım.” Vesaire, vesaire… Yürü! Yürü! Yürü! Yürüdükçe yeni kapılar açılıyor ve yürüdükçe bir şeyler üretebiliyorsun. Oturduğun yerde hiçbir şey keşfedemezsin. O hard-diski sürekli çalıştırıyoruz ve en sonunda ilaçlık hale geliyoruz ya da hep aynı yerde duruyoruz. Oradaki veri belli. Yüreğimin verisi ise çok açık. Varoluşumuzu anlamlandırmaya çalışıyoruz, ‘Niye doğdum ben?’ Anlamlandırmaya çalışırken de sezgilerine ve kaynağa dönmen lazım.
Sezgilerine Ve Kaynağa Dön
Kaynak ne?
İstersen Tanrı de, istersen ulu mimar, ne dersen de. Kaynağa dönmek zorundasın.
Evren Tamamen Bir Ritim
Kaynağa dönmek sadece kavrayışla mümkün mü?
Ben ‘Keşiş olalım ya da bütün gün meditasyon yapalım’ demiyorum. Aret, bana nasıl mutlu olacağımı söylesin, bir başkası da bana şunu göstersin, o etkinliklere katılayım. Hafta sonunu doldurmalar, pazartesiye daha da yorgun çıkmalar… Bazı araçlardan faydalanabilirim, ama yine söylüyorum; hayatın içinde öğrenirsin hayatı. Hiçbir biyografide kolay hayatlar yazmaz. Söylenmek yerine yapmak zorundasın. Mesela diyoruz ya, ‘kişisel gelişim’. Tamam da edebiyat, psikoloji, mitoloji, felsefe, fizik, iyi sanat ve müzik yoksa gelişemezsin, keşfedemezsin, anlayamazsın. Evren tamamen bir ritim.
Evrenle aynı ritmi nasıl tutturabiliriz?
Hissederek.
Nasıl?
Önce sana gösterilen dünyanın gerçek bir dünya olmadığını fark et. Yani hayat, ‘Çalışacağım. Evleneceğim. Zengin olacağım. Emekli olacağım.’ değil. Bu sürüyü yaratır. Önemli olan şey, varoluş nedenimi bulmak ve kaynağa varmak.
Sen kendini nasıl besliyorsun?
Teoloji, ezoterizm, felsefe, kadim bilgelik; çünkü yeni bir şey yok aslında.
Bilgi Hazır Olana Verilir
Kadim bilgelik?
Mısır piramitlerini hala çözemiyoruz çünkü biz bugünkü insan zekasıyla onu çözmeye çalışıyoruz. Spor salonuna gittiğin zaman önce 5-10 kiloyla başlıyorsun, sonra 50-100 kilo oluyor. İlk gün 50 kilo verirsen, kolunu kırarsın. Bilgiyi de hazır olmayana ağır şekilde verirsen, yok edersin onu. Kadim bilgelikle bahsettiğim şey, miras gibi taşınan korunan sembollerle ifade edilen o bilgiyi korumak. Kutsal kitaplar, ezoterizm ve okültist yaklaşımlar da bunun içine girer. Leonardo da Vinci, Michelangelo da bir şekilde bunu kullanmışlardır. Dan Brown bunun bir kısmını açıklamaya çalışmıştır. Fringe gibi diziler var artık. Matrix gibi filmler var. Artık bilgiler açığa çıkıyor. Artık biliyoruz ki görünen dünya hayatı ve varoluşu anlatmaya yetmiyor.
Ve kitaplarında da buna değiniyorsun.
‘Gitme Zamanı’nda batın ile zahir demiştim, görünen dünya ile görünmeyen arasındaki köprü ve iki paralel hikaye vardı. ‘Siyah Gözyaşı’nda artık çok daha somutlaştırdım. Gazetelerde okuduğumuz ve kendi içimizde yaşadığımız sorunların nedenini veriyorum. Cevapların yolunu açıyorum. Siyah Gözyaşı bir proje… Üçüncüde, onun uygulamasını göreceğiz ve dördüncüde, yeni kurulan dünyayı.
Ve sonra?
Film olacak.
‘Siyah Gözyaşı’ Evrensel
Diliyorum uluslararası olsun. Tanındığı için bu isimleri örnek vermek isterim. Bizim de Osho’muz, Brown’umuz olsun.
Kitaplar İngilizce’ye çevrildi. Şimdi birkaç dile daha çevrilecek. Son çıkan kitabım ‘Siyah Gözyaşı’ evrensel.
Yüzbinleri bulan katılımcısı ve onlarca eğitimle Yaşam Atölyesi’nde yelpazeye en son ‘yazarlık atölyesi’ eklendi. Katılımcıları nasıl seçiyorsunuz?
Seçmiyoruz. Herkesin yazabildiğine inanıyorum. Her türlü şablona karşıyım ya, yazının da şablonu olmasına karşıyım. Herkes kendi içinden çıktığı gibi yazar ve yazabilen herkes yazardır. Yakında atölyede yazılan kitapları da basacağız.
Harika haber!
Cinsellik konuşmadık. Özel hayatı hiç konuşmadık.
Hadi, senin özel hayatını konuşalım. Diğer konuya layığıyla yeni sayılarımızda değinelim. Nişanlınla çok yakışıyorsun. Ne zaman evleniyorsunuz?
Seneye. Eşler dostlarla birlikte.
Seçer misin arkadaşlarını?
Benim çok arkadaşım ve sosyal ortamım yok. Ailem, sevgilim, köpeğim ve iki-üç dostum. Biriyle beraberken iki kişilik dünya zaten yaratılıyor. Fazla insana gerek yok.
Çok Değerlisin Ve Sevilmeyi Hak Ediyorsun
İletişim uzmanı olarak okuyucularımıza önerilerin neler?
Olduğun gibi ol. Çok değerlisin ve sevilmeyi hak ediyorsun. Olduğum gibi sevilmeyi hak ettiğime inandığım an, olduğum gibi yaşamaya başlarım zaten. Çevrenin ne düşündüğünü bırak. Her şeyi dışarıya bağlamışız. Başarılı mıyım, güzel-yakışıklı mıyım, aldığım şey bana yakışıyor mu? İnsanların yorumlarına bakıyorum. İşte o zaman ‘sen yoksun’. Ne zaman ki bunu aştık, o zaman başlayabiliriz senin hayatını inşa etmeye. İkincisi, en temel enerji kaynaklarımı doğru karşılamalıyım; nefes, beslenme ve cinsellik. Üçüncüsü, öleceğiz. Elinde sihirli değneğin olsaydı, nasıl yaşamak isterdin? Bir düşün. Dördüncüsü; net ol, ima etme, dolaylı gösterme. Bu hep karşı tarafın anlamasını beklediğimiz anlamına gelir. Kendinle yüzleş.
Kolay mı söylendiği gibi?
Cesur olmak lazım bir kere. Bunların hepsi olur. Düşünme. Yap. Düşünceler hep sınırlar.
Yeni projelerin neler?
Bundan sonra işlerime kitlesel boyutta devam edeceğim. İnsanlarla daha kitlesel eğitim ve platformlarda buluşacağım ve yakında bir tiyatro, dizi, sinema ve bir yeni TV programı. Kitaplarla yolculuğumsa her zaman devam edecek.